Sitemize hoşgeldiniz!
Biyoçeşitlilik, tek hücrelilerden çok hücrelilere kadar bir bölgede bulunan yaşam formlarındaki çeşitliliği ifade eder. Bunu oluşturan unsurlar genetik, tür ve ekosistem çeşitliliğidir. Biyoçeşitliliği etkileyen etmenler fiziksel, biyolojik etmenler ve paleocoğrafya açısından incelenir.
Biyoçeşitliliği Etkileyen Fiziksel Etmenler
Yaşamın çeşitliliğini belirleyen fiziksel unsurlar iklim, yer şekilleri, toprak, kara ve denizlerin dağılışıdır. İklim, belli bir konumda gözlenen; sıcaklık, rüzgâr, yağış gibi meteorolojik olayların ortalamasına dayanır. Kara ve denizlerin dağılışı canlıların çeşitliliğini ve dolaylı olarak iklimi de etkiler.
Yer şekilleri, su kaynaklarının ve yükseltilerin oluşmasını sağlar. Yükselti arttıkça iklim unsurları da değişir. Yer şekillerinin varlığı kadar konumu da önemlidir. Dağların denize dik uzandığı Ege’de nemli hava iç kesimlere ulaşırken, dağların denize paralel olduğu Karadeniz’de nemli hava kuzey yamaçlarda yağışa dönüşür ve güney yamaçlar daha kurak kalır. Bunun sonucunda aynı dağın iki tarafında farklı ekosistemler gözlenir.
Tek başına bir ekosistem olan toprağın içinde ve dışında çeşitli türler barınır. Kaşık kadar miktarında 10 bin ila 50 bin farklı bakteri türü bulunan toprakta, ayrıca mantarlar, eklem bacaklılar, omurgasızlar, memeliler ve bitkiler de yaşar. Bünyesindeki yaşam formlarıyla toprak, tüm ekosistemlerin sürdürülebilir işlevine çok önemli katkılarda bulunur.
Biyoçeşitliliği Etkileyen Biyolojik Etmenler
İnsanların biyoçeşitliliğe etkisi yerleşik düzene geçmeleriyle ortaya çıkan tarımsal faaliyetlerle başlar. Tarım için ormanlık alanların yok edilmesi ve belli bir türün aşırı çoğaltılması sonucu pek çok ekosistem yok olmuştur. Eski çağlardan beri insanların yaptığı bu tahribatların yanı sıra modern insanların da kimyasal girdilerle yaptığı tarım, sera gazları salınımı yapan ve toprak varlığını tehdit eden endüstriyel faaliyetleri de biyoçeşitliliğe zarar verir. Diğer canlıların biyoçeşitliliğe etkisiyse iki yönlüdür. Bazı canlılar bitki tohumlarını farklı yerlere taşıyarak biyoçeşitliliğe katkıda bulunurken, bazı canlılar bir bölgedeki belli besinleri sürekli tüketerek bunların yok olmasına sebep olur.
Paleocoğrafya ve Biyoçeşitlilik
Geçmiş çağların coğrafi özellikleri bugünkü biyoçeşitlilik üzerinde de etkilidir. Bugün yedi kıtadan oluşan Dünya, geçmişte tek kıta şeklindeydi. Pangea adı verilen tek kıtadaki tüm canlılar etkileşim içindeydi. Tektonik hareketler Pangea’yı ayırmaya başlayınca türlerin birbiriyle bağlantısı kesildi. Kıtaların ayrılması sadece yer şekillerini değiştirmedi, iklimi de değiştirdi. Buzul çağı gibi büyük boyutlarda gerçekleşen iklim olayları deniz seviyesinde değişikliklere yol açtı. Öyle ki geçmişte kıtalar arası köprü görevi gören kara parçaları suyun altında kaldı. Belli sulak alanlarsa kara parçası haline geldi. Bu büyük coğrafi olaylar sonucu bazı türler yok oldu, bazılarıysa uyum sağlayarak hayatta kaldı.
Biyoçeşitliliğin Önemi ve Sürdürülebilirlik
Direkt ve dolaylı olarak faydalanılan biyoçeşitlilik, hayatta kalmak için ihtiyaç duyulan yiyecek, temiz su, ilaç ve barınağın kaynağıdır. Biyoçeşitliliği olumsuz etkileyen en büyük etken, aşırı tüketim ve aşırı tarım uygulamalarıdır. Gıda üretiminin doğayla barışçıl şekilde yapılabilmesi sürdürülebilir tarım faaliyetlerine bağlıdır. Sürdürülebilir tarım girdilerinin büyük kısmı doğal kaynaklardan temin edildiği için hem ekonomik hem de doğa dostudur.
Biyoçeşitlilik yalnızca insan ihtiyaçlarına cevap vermez, doğal dengeyi dolayısıyla insanları da korur. Orman ekosistemleri toprak erozyonunu engeller, seli önler, sera gazlarını azaltır ve temiz hava sağlar. İnsanı koruyan, ona ihtiyaçlarını sunan ekosistemlerden kesintisiz ve sağlıklı şekilde fayda elde edilebilmesi biyoçeşitliliğin korunmasına bağlıdır.
Türkiye’de Biyoçeşitlilik
35 önemli ekosistemin 3 tanesinin kesiştiği noktada bulunan Türkiye’de, biyoçeşitlilik açısından Dünya’nın hiçbir yerinde bulunmayan 3708 bitki türü yetişir. Bunun dışında Türkiye, yaklaşık 19.000 omurgasız ve 1.500’ün üzerinde omurgalı türüne ev sahipliği yapar. Kuşların iki önemli göç yolu üzerinde bulunan Türkiye’deki canlıların çoğu nadir ve korunması gereken türlerdir.
Uluslararası çapta biyoçeşitliliğin korunması adına çeşitli protokoller yapılırken, ulusal olarak belli bölgeler koruma alanı ilan edilir. Türkiye’deki deniz koruma alanı 1,444,293 hektar, korunan kıyı uzunluğuysa 1865 km’dir. Ayrıca 5,9 milyon hektara tekabül eden 2.783 koruma alanı da vardır. İnsan refahına katkıları göz önüne alındığında biyoçeşitliliğin korunması elzemdir. Bu amaçla küresel ve bireysel çapta hareket edilmelidir.
Blog Yazısına Yorum Yapın
Yorumunuzu Yazın